Bilindiği gibi, TBMM Başkanlığı’na 11.06.2014 tarihinde “Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” adı ile bir metin, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin gölgesi altında, alelacele sunuldu. Söz konusu tasarı, yasalaştırdığı takdirde, sağlık eğitimi sistemimizin tamamını etkileyecek ve fen bilimleri ile sosyal bilimler eğitiminde de ileride örnek olarak kullanılabilecek ticarileşme ve akademik özerkliğin yok edilmesi yönünde bir dönüşümün kapısını aralayacaktır. Tam da bu yüzden, bu tasarı sadece sağlık alanında yapılacak değişiklikler içeren bir metin olarak düşünülmemelidir. Bu değişikliklerin yapılabilir olması, üniversitelerin tıp alanı dışında da benzeri bir yeniden yapılanma sürecine gireceğinin, akademik özgürlüklerin kısıtlanacağının, bilimin ticarileştirilmesi sürecinin hızlanacağının göstergesidir. Aşağıda irdelenen değişikliklerin, özellikle mühendislik alanı başta olmak üzere, fen bilimleri ve sosyal bilimlerde yakın gelecekte karşılaşacağımız ticarileşme ve merkezileşme hamlelerinin yeni örnekleri olarak okunması uygun olacaktır.
Bu tasarı, tıp ve sağlık alanında, Sağlık Bakanlığı’nın altında oluşturulmak istenen iki önemli düzenleme içeriyor:
- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’nın (TÜSEB) kurulması
- Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesinin kurulması
Bilimin ticarileştirilmesinde yeni bir aşama: TÜSEB
Yasa tasarısında, kamu tüzel kişiliğine sahip, özel bütçeli Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’nın (TÜSEB) kurulmasına yönelik maddeler yer alıyor. Tasarıda, TÜSEB’in, bilimsel ve idari özerkliğe sahip olduğunun vurgulanmasına karşın, Sağlık Bakanının başkanlığını yaptığı ve üyelerini belirlediği bir Yönetim Kurulu tarafından yönetilmesi,, dolayısıyla idari olarak Sağlık Bakanlığı’na bağlı olması öngörülüyor. TÜSEB’in temel görevi, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun sağlık bilimi ve teknolojileri konusunda aldığı kararları uygulamak veya bu kararların uygulanmasında eşgüdüm sağlamak olarak tanımlanmıştır.
Tasarıya göre, TÜSEB, ARGE yapacak; şirket kuracak; teknopark, kuluçka merkezi, teknoloji merkezi, teknoloji transfer ofisleri, proje geliştirme ve bilgi aktarım merkezleri, bilim merkezi, bilim parkı vb. kuracaktır. TÜSEB, görevleri kapsamında gerekli gördüğü her türlü bilgiyi, kamu kurum ve kuruluşları ile tüm yükseköğretim kurumlarından talep edebilecektir. Yükseköğretim kurumlarının öğretim üyesi kadrosunda bulunanların TÜSEB’de çalıştıkları süreler, akademik unvanların kazanılması, yükseköğretim kurumları dışında kullanılması ve diğer özlük işlemlerinde değerlendirilmesi bakımından yükseköğretim kurumlarında geçmiş sayılacaktır. TÜSEB Yönetim Kurulu kararıyla, kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolu olarak çalışanları, çalıştıkları kurum ve kuruluşların muvafakatını almadan görevlendirilebilecektir.
TÜSEB’in kurulması, şirket, gerçek kişi ve benzeri her türlü yapının içinde yer aldığı, özel hukuk hükümlerine tabi olan, olağanüstü sayıda kadroyu içerecek, sermayesinin kamu kaynakları ile desteklendiği bir yapılanma, diğer bir ifadeyle devlet eliyle bilimin iç ve dış finans kaynaklarına açılarak ticarileştirilmesi anlamına geliyor. TÜSEB ile, araştırma ve bilimsel üretim gibi yükseköğretim kurumunun temel işlevleri ticari bir anlayışla yeniden yapılandırılmak isteniyor. Bu yeni yapılanmanın tıp ve sağlık alanıyla sınırlı kalmayacağını tahmin etmek zor değil.
Üniversiteler Şirketleşiyor
Üniversitelerin son yıllarda artan bir biçimde piyasaya açıldıkları biliniyor. Bu piyasalaşma süreci teknoparklar, teknoloji transfer ofisleri vb. aracılığıyla oluşturulan şirketlerle gerçekleştiriliyor. Tıp fakülteleri, üniversitelerin bu şirketleşme sürecinin sağlık alanındaki önemli ayaklarından biridir ve üstelik de piyasalaştığı ölçüde yüksek düzeyde karlılık vaat eden bir öneme sahiptir. Son yıllarda, genel bütçeden aldıkları payları kesilen, döner sermayeleri çöken, borç batağındaki tıp fakültelerine, bir şirket gibi yapılanmaları tek seçenek olarak sunulmuştur. Performans sistemi ile, önce, tıp fakültelerine rekabete dayalı piyasa ortamında nasıl var olamayacakları gösterilmiştir. Üniversiteler/tıp fakültelerinde araştırma piyasa ile ilişki içinde yeniden tanımlanmaya başlanırken, bir yandan da eğitim kurumu olmaktan giderek uzaklaşılan yapısal bir dönüşüm sürecine girilmiştir. Şimdi de sağlık alanındaki teknoparklar, teknoloji merkezleri, teknoloji transfer ofisleri, kuluçka merkezleri, bilim parkı ve benzerlerinin, TÜSEB’in altında yeniden yapılandırılmak istendiğini görüyoruz. TÜSEB altında yer alan ve Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun önceliklerine göre çalışması planlanan enstitilüler, üniversitelerin girişimcilik adı altında şirketleştirilmesi sürecinin sağlık alanındaki bir üst aşamasını temsil etmektedir.
Sağlık Bakanlığı Üniversitesi
Yasa tasarısında ikinci olarak, Sağlık Bakanının başında olduğu bir mütevelli heyet tarafından yönetilecek bir “kamu üniversitesi”nin kurulmasına yönelik maddelerin yer aldığı görülüyor. Mütevelli heyeti 2547 sayılı yasada bulunan üniversite yönetim organları arasında yoktur ve sadece vakıf üniversitelerinde mevcuttur. Söz konusu heyetin beş üyesinden üçü, Sağlık Bakanı, bakanlık müsteşarı ve bakanın atayacağı bir üye olacaktır. Böylece tüm ülkeyi kapsayabilecek bu devasa üniversiteyi, Sağlık Bakanı ve bürokratları yönetecektir. Bu durumun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın şehir ve bölge planlama bölümlerini, Adalet Bakanlığı’nın hukuk fakültelerini yönetmesinden bir farkı yoktur. Bu taslak bu haliyle anayasanın 130. maddesinde belirtilen bilimsel özerklik ilkesini ayaklar altına almaktadır.
Tıp Fakülteleri ve Sağlık Bilimleri Fakültelerini içerecek olan bu üniversite, uygulama ve araştırma merkezi açamayacak; bunun yerine “birlikte kullanım protokolleri” yapılacak olan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna bağlı Eğitim ve Araştırma Hastaneleri, üniversitenin uygulama ve araştırma merkezi olarak kabul edilecektir. Böylece bütün ülkede çok sayıda tıp fakültesi açabilecek ve bu fakültelere temel bilimler dışındaki öğretim üyeleri, Eğitim ve Araştırma Hastanelerinin kadrolarını da içerecek şekilde, keyfi olarak, Mütevelli Heyeti, dolayısıyla Sağlık Bakanlığı tarafından atanacaktır. Ayrıca bu üniversite için eski Tıbbıye-i Şahane mektebinin binası olan ve bugün Marmara Üniversitesi’nin Haydarpaşa Kampüsü olan tarihi bina tahsis edilmiştir. Hükümetin bu çakma tarihsel romantizminden de artık gına gelmiştir.
Sonuç Olarak
Hatırlanacağı üzere, Yükseköğretim Kurulu, Kasım 2012 tarihinde bir yasa taslağı önerisi hazırlayarak bu alana ilişkin özelleştirme ve merkezileştirme biçiminde tanımlanabilecek kendi bakış açısını bilim ve akademi çevrelerine sunmuştu. O zaman bu girişim kesintiye uğramıştı; şimdi bu taslakla, hükümetin bu niyetten vazgeçmediği ve sağlık eğitimi alanından başlayarak hedefine yürümeyi tercih ettiğini açıkça görüyoruz.
Aynı zamanda bu taslak, başkanlık tartışmalarının hükümet eliyle kamuoyuna dayatıldığı bu günlerde, hükümetin tekçi ve otoriter zihniyetinin, tüm kamusal mekanizmayı yürütme erkine bağlama hedefinin de bir örneğidir. Bu hedeflerin hayata geçirilmesine izin verilirse, piyasa mekanizmasının ve hükümet kontrolünün dışında hiçbir özerk alan geriye kalmayacaktır.
Toplumun bir bütün olarak faydalandığı kamusal alanları, hükümetin otoriter ve piyasacı uygulamalarından korumak, tüm sağlık ve yükseköğretim topluluğunun öncelikli sorumluluğudur. Bu sorumluluğun bilincinde olduğumuzu ve gereğini yapacağımızı kamuoyuna duyururuz.
Üniversite Dayanışma Platformu Eşgüdüm Kurulu
Türk Tabipleri Birliği