Bizler Gaziantep Üniversitesi tıp fakültesi asistan hekimleriyiz. Türk tabipler birliğinin vermiş olduğu görev bırakma kararına uyarak sorunlarımızı daha güçlü ve gür bir sesle dile getirmek için buradayız. Hekimlerin ve hekimliğin sorunlarının çığ gibi büyüdüğü ülkemizde asistan hekimler olarak bizim de söyleyeceklerimiz var.
Bugün burada görev bırakma kararımıza sebep olan sorunlar bir tane değildir, ancak bu sorunlardan sağlıkta şiddet ile başlamak istiyorum. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının finanse ettiği “Sosyal Hizmetler ve Sağlık Sektöründe İşyeri Şiddetinin Araştırılması ve Önlenmesi Projesi“ kapsamında 8 bin 1 sağlık çalışanı ile yapılan bir çalışma; katılanların yüzde 67’sinin en az 1 kez şiddetin bir türüne maruz kaldığını göstermektedir. Felaket olarak nitelenebilecek bu istatistikte sağlıkta şiddet olaylarında cezasızlığın çok büyük bir faktör olduğunu düşünmekteyiz. Sağlıkta şiddet olayı faillerinin tutuklu yargılanmasını öngören sağlıkta şiddet yasası sağlık hizmetleri temel kanununa eklenmiştir. Bu sebeple yasa uygulanmamakta, tutuksuz yargılama ve cezasızlık halen devam etmektedir. TBMM’nin 134 vekilinin hukuk fakültesi mezunu olduğu göz önüne alındığında; ilgili düzenlemenin 5237 sayılı Türk ceza kanununa değil de sağlık hizmetleri temel kanununa eklenmesini manidar buluyoruz. Hemen ve derhal Türk ceza kanununa eklenecek düzenlemelerin hayata geçirilmesini talep ediyoruz.
Tıbbi malpraktis konusunda da söyleyeceklerimiz var. Dünyanın hiçbir ülkesinde hekimler ömrünün sonuna kadar çalışsa dahi ödeyemeyeceği tazminatlara mahkum edilmemektedir. Sigorta kapsamının tazminatları tamamen karşılaması/tazminatlara sınırlama getirilmesi veya devletin başka kamu alanlarında yaptığı gibi tazminatları karşılaması hususunda yapılacak düzenleme hayati ve ivedidir. Sut karşılığı 50-100 tl olan hizmetler sebebiyle milyonlarca liralık tazminatlara karar verilmesi akıl ve mantıkla bağdaşmamaktadır. Bizler asistan hekimler olarak ömrümüzün sonuna kadar çalışsak dahi ödeyemeyeceğimiz, çocuklarımıza dahi miras kalacak olan ağır tazminat riski ve yükü altında çalışmayı reddediyoruz.
Asistan hekimlerin yoksulluk sınırının altında çalıştığı şu günlerde adil bir ücretlendirme talebimizi bugün de dile getiriyoruz. Ülkemizde yılda 600 milyon poliklinik başvurusu olmakta, bu başvuruların 150 milyonu ise acil servise yapılmaktadır. Ülke nüfüsunun neredeyse 2 katı acil başvurusu dünyanın hiçbir ülkesinde karşılaşılan bir durum değildir. 5 dakikada 1 hastaya bakmayı gerektirecek mevcut sistem hekimlerin yoğun ve özverili çalışmasıyla işleyebilmektedir. Aileleri dahil tüm vaktinden fedakarlık ederek çalışan hekimler tükenmiştir. Tüm bu yoğun, yıpratıcı çalışmaya rağmen verilen emeklerin karşılıksız kalması ise bizleri maddi manevi tüketmiştir. Tek kalemde, adil ve emeğimizin karşılığı bir ücret talebimizi bugün daha yüksek sesle dile getiriyoruz.
Bildiğiniz üzere yakın zamanda bu ülkede bir asistan hekim nöbet çıkışı yorgunluğun ve uykusuzluğun tesiriyle geçirdiği elim kaza neticesinde vefat etti. Bu acı olay sonrası asistan hekimlerin nöbet sonrası izinlerinin kullandırılması yönünde zaten mevcut olan düzenlemelerle ilgili hastahanelere bakanlıkça yazılar gönderilmiştir. Ancak halen ülkede birçok klinikte asistanlık süresini uzatma, mobbing uygulama, cerrahi branşlarda operasyona almama gibi tehdit unsurları kullanılarak asistan hekimlerin en temel haklarından olan nöbet sonrası izinleri kullandırılmamaktadır. Hekim sağlığını ve haklarını hiçe sayan bu uygulamaları reddediyor ve en kısa sürede kesin çözümler üretilmesini talep ediyoruz.
Asistan hekimler olarak yasal süreden fazla nöbet tutturulması uygulamasını da reddediyoruz. Gün aşırı nöbet benzeri uygulamaların insani olmadığını, sağlıklı bir çalışma ortamı sağlamaktan çok uzak olduğunu hatırlatıyor ve doğabilecek yasal sorumluluklara karşı ilgilileri bir kez daha uyarıyoruz.
TBMM’de yer alan 46 hekim ve diş hekimi milletvekilinin sorunlarımızı, nedenlerini, sonuçlarını ve çözümlerini gayet iyi bildiklerini düşünüyoruz. Sahanın taleplerine kulak vermelerini, ettikleri hekim yeminine sadık kalarak hekim hekimin kardeşidir düsturuyla sorunları meclis gündemine getirmelerini ve çözüm odaklı çalışmalarını ivedilikle bekliyoruz.
Taleplerimiz yerine getirilmezse ne mi olur? Bu haksızlıkların ve tükenmişliğin elbette sonuçları oldu ve olmaya da devam edecek. Yalnızca 2021 yılında binin üzerinde hekim mesleğini yurtdışında icra etmek üzere göç etti. Ülkemizde halihazırda binlerce yeni mezun hekim tıpta uzmanlık sınavına hazırlanmak yerine dil kurslarına giderek yurtdışında hekimlik yapmaya hazırlanıyor. Son 2 yılda binlerce hekim kamu hastanelerinden istifa ederek özel hastanelerde veya özel muayenehanelerde hizmet vermeye devam ediyor. Yüzlerce hekim mesleğini tamamen bırakmış durumda. Konunun muhatapları hekimlerin haklı taleplerine kulak tıkamaya devam ettikçe bu göçün önünün alınamayacağı açıktır. Unutulmamalıdır ki bilim ve sanat itibar görmediği toplumları terk eder. Terk etmeye başlamıştır, bu itibarı görmediği sürece etmeye de devam edecektir. Sorunlar her geçen gün halk sağlığını daha fazla tehdit eder boyuta ulaşmış bulunmaktadır.
Bizler hekimler olarak haklıyız, kararlıyız, güçlüyüz. Bilime dayandırdığımız bilgi birikimimizi ve gücümüzü bugüne kadar olağanüstü bir gayretle halk sağlığına adadık. Ancak geldiğimiz nokta itibariyle yorulduk ve tükendik. Doğduğumuz, büyüdüğümüz, eğitimimizi tamamladığımız bu topraklarda insanca koşullarda mesleğimizi icra edebilene kadar, emeğimizin karşılığını alana ve taleplerimiz yerine getirilinceye kadar durmayacağız. Taleplerimize kulak tıkanmaya devam edildikçe, sesimizi duyması gerekenler duymamazlıktan gelmeye devam ettikçe; bizler de asistan hekimler olarak tüm hekimler gibi daha güçlü olarak sesleneceğimize, daha yaygın ve daha uzun süreli olarak g(ö)rev bırakacağımıza, her türlü baskıya ve yıldırma çabasına rağmen geri adım atmayacağımıza söz veriyoruz.