Türk Tabipleri Birliği (TTB), Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), Türk Toraks Derneği (TTD) ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD), pandemide gelinen son durumu 25 Şubat 2022 günü TTB’de düzenlenen bir basın toplantısı ile değerlendirdi. TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut’un açılış konuşmasının ardından kurum temsilcileri kısa sözler aldı.
HASUDER Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Tuğrul Erbaydar, gerek toplumdaki gerekse de sağlık çalışanlarındaki kötümserliğe karşı gerçekleri açıklamak yerine boş iyimserlik aşılamanın bir sonuç vermediğini belirtti. Erbaydar, Sağlık Bakanlığı’nın maviye boyalı haritasının yanıltıcı olduğunu ve üç doz aşılamanın çok yetersiz kaldığını ifade etti.
KLİMİK Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Alpay Azap, salgının henüz bitmediğini ve bağışıklık düzeyi yüksek olduğu için önlemleri gevşeten ülkelerin Türkiye için örnek olamayacağını kaydetti. İnaktif aşıların Omicron varyantı karşısındaki zayıflığından söz eden Azap, “Yapılması gereken; en riskli grupların etkili aşılarla ve hatırlatma dozlarıyla aşılanması, maske-mesafe-havalandırma önlemlerinin uygulanmasıdır” dedi.
TTD Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ali Fuat Kalyoncu, Türkiye’de inşaat çılgınlığı ile yapılan yeni binaların havalandırma bakımından çok yetersiz olduğunu vurgulayarak söze başladı. Kalyoncu, ülkelerin pandemi ile mücadele yöntemlerinde farklılıklar olduğunu, dolayısıyla başka ülkeleri referans alarak hareket edilmemesi gerektiğini dile getirdi.
KLİMUD Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Aydın da Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan sınırlı verinin doğruluğundan şüphe duyduklarını söyledi. Salgın büyümesine karşın buna uygun adımların atılmadığını da belirten Aydın, “Mücadelenin başarılı olması için, sizin gücünüzü oluşturan insanların motivasyonunu, yetkilerini ve sorumluluklarını geliştirmeniz gerekli” diye konuştu.
TTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol tarafından okunan basın açıklaması şöyle:
Salgın Önlemleri Olmadan Pandemi ile Mücadele Edilemez
Ülkemizde, COVID-19 pandemisinin başladığının resmen ilan edilmesinin üzerinden iki yıla yakın bir zaman geçmiştir. Salgının başından itibaren gerekli olan filyasyon uygulamasındaki yetersizlikler, izolasyon önlemlerinin alınmaması, toplumsal hareketliliğin yeterince düzenlenmemesi, tanı testlerinin yeterince yaygın yapılmaması ve bağışıklık sağlamadaki gecikmeye bağlı olarak 24 Şubat 2022 tarihindeki Sağlık Bakanlığı verileriyle toplam 93 bin 539 yurttaşımız COVID-19 nedeniyle yaşamını kaybetmiştir. Tespit ettiğimiz fazladan ölüm sayısı ise 266 bindir. Bu süreçte, salgınla mücadelede 200’den fazla hekim meslektaşımız olmak üzere 500’ü aşkın sağlık çalışanı kaybedilmiştir.
TÜİK tarafından Haziran 2021’de yayımlanması gereken 2020 yılına ait ölüm istatistikleri halen yayımlanmamıştır. Açıklanamayan fazladan ölüm rakamlarının basın ve kamuoyu tarafından öğrenilmesinden çekinmek, bilimsel verilerin üzerini örtmek pandemi ile mücadelenin etkin planlanmasında önemli engeldir.
Ocak ortasından itibaren hızla yayılan Omicron varyantı; hızlı bulaşma özellikleri nedeniyle daha önceki piklerden çok daha fazla sayıda kişiyi etkilemiştir. Kurumsal yetkililerin rehavet yaratan sözleri ve yeterli önlemlerin alınmaması sonucu resmi verilerde dahi COVID-19 günlük ölüm sayısı aylar sonra 300’ü aşmıştır. Omicron varyantının yüksek bulaş özelliği nedeniyle daha çok insanda hastalık oluşturması ve aşılamanın yetersiz olması, toplum için daha fazla ölüme neden olmuştur. COVID-19 pandemisinin tanı ve izolasyon süreçlerinde önem arz eden PCR testlerinin kısıtlanmasıyla, test edilecek grupların kısıtlanmasına rağmen; resmi verilere göre halen günlük 80 bin civarında kesin tanı almış COVID-19 olgusu ve 250-300 civarında ölüm görülmekte, test pozitiflik oranı %15-20’ler seviyesinde seyretmektedir. Bu veriler, salgının yurdumuzda kontrol altında olmadığını ve yayılımın devam ettiğini göstermektedir.
Enfeksiyonun yayılımını azaltmak için etkinlikleri evrensel olarak açıkça kanıtlanmış aşılama ve koruyucu önlemler (maske, kalabalıkların ve hareketin azaltılması, mesafe vb.) konusunda ülkemizdeki durum ise şu şekildedir:
- Resmi verilerde 2 doz aşılama yapılan kişi sayısı 53 milyona yaklaşmakta olup, bu sayı enfeksiyon yayılımı ve ölümleri azaltmak için yeterli değildir. Üstelik; son bir ayda yapılan 1. doz COVID-19 aşısı yapılan kişi sayısı 300 bin, 2. doz COVID-19 aşısı yapılan kişi sayısı ise 480 bin civarındadır.
- Aşıların etkisinin zamanla azalıyor olması ve Omicron’un bağışıklıktan kaçabilme özelliği nedeniyle hatırlatma dozlarının yapılması çok önemli hale gelmiş; ancak bu konuda da gerekli hedefe ulaşılamamıştır. Bilimsel açıdan gerekli hatırlatıcı doz zamanı gelmesine rağmen yaptırmayan kişi sayısı 25 milyondan fazladır.
- Bu iki faktöre, ülkemizde kullanılmakta olan inaktive virus aşılarının koruyuculuğunun diğer aşılara göre daha düşük olması eklenince ölüm sayılarının yüksek olması kaçınılmaz olmaktadır.
Tüm veriler bir arada değerlendirildiğinde, alınacak önlemler esas olarak COVID-19’a bağlı ölümleri ve hastane yatışlarını azaltmayı, eğitimin kesintisiz sürdürülmesini hedeflemelidir.
Ülkemizde salgından korunma önlemlerinin yetersizliğinden dolayı zaten her gün yüzlerce önlenebilir ölüm yaşanırken; şu anda aşılama oranı iyi olan ülkelerin aldığı kararlar emsal gösterilerek, tüm önlemlerin dayanağı olmadan kaldırılması bilimsel değildir ve COVID-19 ölüm sayılarında artışa yol açacağı açıktır.
Salgının hafiflediği ve bitmekte olduğuna dair yetkili ağızlardan yapılan açıklamalar toplumda maske kullanımını çok azaltmış, maske kullanımının tamamen kalkacağı beklentisini yaratmıştır. Oysa rakamların gösterdiği üzere salgın hafiflememiştir.
Toplumda, özellikle kapalı (okullar, ibadethaneler, konser ve tiyatro salonları, sinemalar, hastaneler, AVM’ler vb.) ve kalabalık ortamlarda (futbol maçları, konserler, mitingler vb.) olmak üzere maske kullanımına her koşulda mutlaka devam edilmelidir.
Salgının başından beri dikkat edilmeyen havalandırma ve kapalı alanlarının kapasitesinin düzenlenmesi konularında gerekli adımlar atılmalıdır. Hızlı antijen testleri yaygın, parasız ve erişilebilir şekilde faaliyete sokulmalıdır.
Hem ilk hem de ek aşı dozlarının yapılmasını artırmak için yasal düzenlemeler dahil bütün imkanlar ve yöntemler kullanılmalıdır. Eksik aşıların hatırlatılması amacıyla HES gibi bir uygulama tasarlanabilir. Bazı gruplar için dördüncü doz aşı uygulamasının gerekeceği düşünülmekle birlikte, temel aşılanması tamamlanmış nüfusun artırılması gerekmektedir. Çocuklarda Omicron’un önceki varyantlara göre daha sık belirtili hastalık yapması ve ölüm oranı düşük olsa da MIS-C ve uzamış COVID gibi komplikasyonlara yol açması nedeniyle çocuk yaş grupları için uygun aşılarla aşılamanın başlatılması zorunludur.
Türkiye’deki COVID-19 ilaç politikalarında sürekli yapılan yanlışlar devam etmektedir. Önceden dayanaksız olarak verilmiş ilaçlara dair şeffaf, tatminkâr hiçbir açıklama olmaması; şimdi yarar görebilecek grupların ilaç kullanımı tereddüdü ile sağlık hizmetinden bir hak olarak yararlanmasını zedeler sonuca yol açmaktadır. Aynı zamanda; molnupiravir ile ilgili yeterli bilgilendirme yapılmadan, ilacın özensiz dağıtımının yapılması da kişilerin ilaçtan yararlanmasını etkilemektedir. İlaç, hekim reçetesi ile yazılır ve hekim gözetiminde kullanılır. Evlere bırakılmamalıdır. 65 yaş üzeri ve kronik hastalığı olanlarda ilacın kullanılabileceği, ancak bizi salgının yıkıcı etkisinden koruyabilecek asıl şeyin aşı olduğu topluma uygun şekilde anlatılmalıdır.
Ayrıca; salgın döneminde artan iş ve duygusal yük nedeniyle tükenen sağlık emekçilerine yönelik son dönem eylemlerde dile getirilen taleplerin karşılanması, salgın kontrolü için de kritik önemdedir.
Omicron varyantı ile pandeminin biteceği algısına karşı temkinli yaklaşmamız gerekmektedir. Dünyanın büyük bölümündeki birinci basamak sağlık örgütlenmelerinin pandemi koşullarına uygun olmaması, salgın önlemlerinin yetersiz olması ve aşılamadaki ciddi eşitsizlik Omicron varyantının ortaya çıkışının zeminini hazırlamıştır. Halen bu koşullar devam etmektedir. Salgında dünya çapında bir başarı elde edilmesinin koşulu; küresel aşı enternasyonalizmi, aşıda patentin kaldırılması ve kamusal üretimdir.
COVID-19 pandemi mücadelesinde biz hekimler olarak bireysel ve toplumsal düzeyde mesleğimizin bizlere yüklediği sorumluluğun gereğini yapmaya çalışmaktayız. Ülkemizin COVID-19 pandemisinden en az zararla çıkabilmesi için uğraşan Türk Tabipleri Birliği (TTB), Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), Türk Toraks Derneği (TTD) ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD) olarak toplum sağlığı için sözümüzü söylemeye, işbirliğine açık hareket etmeye ve kamu otoritesini uyarmaya devam edeceğiz.
Türk Tabipleri Birliği (TTB)
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER)
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK)
Türk Toraks Derneği (TTD)
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD)
BASIN TOPLANTISININ VİDEOSU İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ.