01.09.2014 1 EYLÜL BARIŞ GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

 

 

Bir nükleer denizaltının maliyeti ile dünyadaki tüm çocuklar aşılanabilir.

“Biz Gaziantep- Kilis Tabip Odası hekimleri olarak diyoruz ki;

Kişinin yaşamına ana karnından ölümüne kadar saygılı olacağız. Onları hastalıklardan ve sakatlıklardan koruyacağız. Kişiler arasında ayrımcılık yapmadan hastalananları tedavi edeceğiz. Yaşamlarını gücümüzün yettiği kadar uzatacağız.”

Barışı düşünürken bir hekim örgütü olarak aklımıza ilk gelen Hipokrat’ın “önce zarar vermeme” ilkesidir. Oysa savaş önce insana, doğaya ve insanlığa zarar verir. Savaş, sadece eli silah tutanları değil, bir toplumun geleceğini yok eder, onları yoksunlaştırır. Unutmayalım ki çatışma ortamlarındaki ölümlerin ancak %5’i doğrudan ateşli silahlara bağlıdır. Ölümlerin %95’i ise savaşın yarattığı yoksunluklara bağlı açlık, bulaşıcı hastalık, ilaç yokluğu nedenleri ile oluşur.

Üzülerek belirtmeliyiz ki ülkemizde ve dünyada hayatta karşılaşılan her sorunu güç ve şiddet kullanarak çözeceğine inanan bir anlayış giderek yaygınlaşmaktadır. Gündelik hayata nüfuz eden çatışma kültürü her köşe başını savaş/çatışma meydanı haline getirmek istemektedir.

Amerikan Emperyalizminin bölgemizdeki hegemonya projeleri insanlığın üzerine şiddet olarak çökmektedir. Amerikan ve küresel emperyalizmin desteklediği gericilik, din istismarcılığı, ortaçağcılık, IŞİD gibi terör örgütlerini yaratmıştır. Bu açıdan laiklik, halkların inançlarını özgürce yaşamaları son derecede önemlidir. Bugün Ortaçağcıların Ortadoğu’da yaptıkları dini kendine göre tanımlayıp, dini kuralları kamu düzeninin kuralı haline getirmek, halkı mezheplere bölmek, halkları birbirine düşürmektir. Oysa laiklik, farklı inançtan halkların bir arada yaşamasının da garantisidir.

Bu gün, etnik ve dini farklılıkların, bir zenginlik değil bir çatışma nedeni haline getirilmesi üzerine kurulu emperyalist hegemonya projelerinin

sonucu olarak, halkların bugünleri, gelecekleri ve bir arada yaşama umutları yok edilmeye çalışılıyor.

Empati, ötekini dinleme-anlama ve farklılıklarla birlikte yaşama kültürü her geçen gün yaralar almayı sürdürüyor…

“Terörün gücüne, ya da gücün terörüne” güvenen her yapı Türkiye ve dünyadaki bireyleri/halkları birbirine düşman yapmaya kalkışmıştır. Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta ve tüm Ortadoğu’da insanlık kitlesel biçimlerde katledilirken, Afrika’da Çin’de insanların yaşama hakları ellerinden alınırken, bizlerin Linçler, suikastlar, bombalar, altında “önce zarar vermeme” çığlığı duyulmaz olmaya başlamıştır.

Çıkar uğruna, petrol uğruna, özgürlük adına nice genç beden, çocuk, kadın, erkek kanları akıtılmaktadır.

Ayrıca Filistin’de, Gazze’de her gün insanlık ölürken Türkiye’nin İsrail ile askeri/siyasi/ticari ilişkilerine bile son verilmiyor. Gazze’li çocukların üzerine atılan her İsrail bombasında bu toprakların bir kuruş katkısının olmasını önlemek, ne yazık ki mevcut iktidarın siyasi yaklaşımının başaramayacağı olgu olarak görünmektedir.

“Terörün gücünü de gücün terörünü de” lanetleyen hekimler olarak 1 Eylül Dünya Barış Gününde barış ve demokrasiden yana saf tutuyoruz. Herkesin dilini, dinini, etnik kimliğini, tercihlerini özgürce yaşayacağı; silaha ayrılan harcamaların eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi temel ihtiyaçlara ayrılacağı; çıkar uğruna/petrol uğruna cinayetlerin/katliamların yaşanmayacağı eşit ve özgür bir ülkede-dünyada kardeşçe yaşamadan yana saf duruyoruz.

Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler.

Kararlıyız; böyle bir ülkeyi ve dünyayı kendi ellerimizle var edeceğiz.

Gelin insanlık büyük bir sınavdan geçerken barış için, kardeşlik için, özgürlük için, eşitlik için el ele verelim!